Yaşayan Türkçe

vermek


  • fiil Bir şeyi birine veya bir yere eriştirmek, iletmek.

    • Müvekkilinin tutuksuz yargılanması için üst mahkemeye dilekçe vermiş.
    • Ağzına bir zeytin verir, altına (ardına) tulum tutar. (Atasözü)
    • Bir sokum çökelekle bir baş soğan verseniz bana yeter.
    • Ütücüye verdiği bayramlık eteğinin fişini bulamıyor.

  • fiil Bırakmak veya bağışlamak.


  • fiil Atfetmek, yormak.


  • fiil Düşünce, bilgi vb.ni başkasına iletmek, bildirmek.

    • Âleme verir talkını (telkini), kendi yutar salkımı. (Atasözü)
    • Hayır olsun, iyi haberler verirsin umarım!
    • Kara haberi verdiklerinde boğazı düğümlenmiş gibi oldu.

  • fiil Döndürmek, çevirmek.


  • fiil Yeni bir durumun oluşmasına neden olmak.


  • fiil Elden çıkarmak, satmak.


  • fiil Nikâhlamak, evermek.


  • fiil Bir şeyin bedelini karşılamak, ödemek.

    • Bazı vakıflar, üniversiteli gençlere burs vererek eğitime destek oluyor.

  • fiil Yaymak.


  • fiil Ürün üretmek (bitki, ağaç).


  • fiil Ortaya çıkarmak, oluşturmak.


  • fiil Hepsini bir duruma sokmak.


  • fiil Sahip olmasını sağlamak.

    • Bu gelişmeler hepimize umut ışığı vermişti, mutlanmıştık.

  • fiil Yapısını, şeklini değiştirmek, etkilemek.


  • fiil Tespit etmek, kararlaştırmak.


  • fiil Kazandırmak, katmak.


  • fiil Harcamak, ayırmak.


  • fiil Yaslamak, dayamak.


  • fiil Dünyaya getirmek, doğurmak.


  • fiil Cinsel ilişkiye girmek, seks yapmak.


  • yardımcı fiil Tezlik bildiren birleşik fiiller oluşturmak.

    • Dalgınlıktan, mangalın üstündeki kızgın maşayı eldivensiz tutuverdi.

  • fiil Başarmak, geçmek.


83