Yaşayan Türkçe

tutmak


  • fiil El, kol vb. ile bir şeyi kavramak, ele almak.

    • Göz hizasında tuttuğu fenerin ölgün ışığı, kızıl yalımlarla titreşiyordu.
    • Gerektiğinde ayakta kalanlar, düşeni tutup kaldıracaktı kolundan.
    • Kuyudan aşağı sarkıttıkları urganı kavi tutmak için olanca kuvvetiyle çabalıyordu.

  • fiil Ele geçirmek, yakalamak.

    • Ben tutmasaydım pirinç kaplama gondol tuzla buz olacaktı, dikkatli olun biraz!

  • fiil Avlamak.

    • Oltayla tuttuğu kefalleri, buzlukta bacanakları için bekletiyor.

  • fiil Yanında bulundurmak, alıkoymak.


  • fiil Özgürlüğünü kısıtlayıp bir yere kapatmak, tutuklamak.


  • fiil Belirli bir yüzeye yayılmak, kaplamak.


  • fiil Belirli bir yüzeyde tabaka oluşturmak (kar, çiğ gibi).

    • Bu kar tutmaz, sen yavaştan çık yola.

  • fiil Denetimi, yetkisi altına almak.


  • fiil Taraf olmak, desteklemek.

    • Tuttuğu takım mağlup olduğunda balkonda asılı bayraklar içeri alınır.

  • fiil Beğenmek, sevmek.

    • Tuttuğum filmlerin fragmanlarını indirip arşivliyorum.

  • fiil Yapılması gerekeni yapmak, yerine getirmek (söz, yemin gibi).

    • Mutluyken bol keseden verdiği sözleri tuttuğu vaki değildir.
    • Atalar sözünü tutmayanı yabana atarlar. (Atasözü)

  • fiil Uygun gelmek, çelişmemek.


  • fiil Kapatmak, sarmak.


  • fiil Hizmetine almak veya kiralamak.

    • Levazımatçılık yaptığı yıllarda, Beykoz'da bir dükkân tutmuştu.
    • Lisan öğrenmek için paraya kıyıp yabancı bir hoca tutmuş.

  • fiil Bir işe belirli bir anlayışla girişmek.


  • fiil Dua, ah vb. etki etmek, yerine gelmek.

    • Yaptığın namertlik yanına kâr kalmayacak, benim ahım tutar!

  • fiil Ulaşmak, varmak.


  • fiil Kalem kalem birikip toplam değeri oluşturmak.


  • fiil Uğramak.


  • fiil Belirli bir durum, seviye vb.nde olmasını sağlamak.

    • Zor bir yolculuk olacak, ümidini hep diri tut.

  • fiil Farz etmek, varsaymak.


  • fiil Hedef olarak almak.


  • fiil Alacağa veya borca saymak.


  • fiil Yaklaştırmak.


  • fiil Kullanmak.


  • fiil Belirli bir kıvama gelmek, bağlamak.

    • Maya tutmamış, pizzalar yalan oldu!

  • fiil Beklenen sonucu vermek.


  • fiil İşlevini yerine getirmek, iş görebilmek.


  • fiil Zaman almak, sürmek.


  • fiil Yapıştıktan veya sokulduktan sonra çıkmaz olmak.

    • Çürük tahta çivi (mıh) tutmaz. (Atasözü)

  • fiil Kullanılması için bir şeyi uzatmak (terlik gibi).


  • fiil İkram etmek, sunmak (kolonya, şeker gibi).

    • Muavin, yolculuların baygın baygın baktığını görünce tüm otobüse kolonya tuttu.

  • fiil Egemenliği altına almak, işgal etmek.


  • fiil Belirli bir güzergâhta ilerlemek, izlemek.


  • fiil Bırakmamak (öksürük, nefes gibi).


  • fiil Bürümek, sarmak.


  • fiil Kuvvetlice sarılmak, asılmak.


  • fiil Birinin yerini almak.


  • fiil Yolculuk sırasında kusma, bulantı vb. rahatsızlık yaşamak.

    • Araba tutar şimdi beni, yürüyerek gidelim mi?

  • fiil Belirli bir durumda kalmasını sağlamak.


  • fiil Bir yerde kalmasını, durmasını sağlamak.


  • fiil Büyük beğeni toplamak, ilgi görmek.


  • fiil Tasarruf etmek, artırmak.


  • fiil Çıkışına izin vermemek, bloke etmek.


  • fiil Referans noktası oluşturmak, başlamak.


  • fiil Zihinde canlandırmak, düşünmek.


  • fiil spor Rakip takım oyuncusunu yakından izlemek, markaja almak.


  • fiil İsabet etmek, denk gelmek.

    • Maçta attığı şutlardan hiçbiri kaleyi tutmadı.

  • fiil Muhafaza etmek, saklamak.

    • Eski tüplü televizyonunu atmaya kıyamadığından bir köşede tutuyor.

66