edat Amacıyla, gayesiyle.
- Şirket, şişen stokları eritmek için ürün fiyatlarını düşürdü.
- Sehiv secdesi, namazdaki bazı kusurları telafi etmek için yapılır.
- Sahadaki iki takım da kupayı kazanmak için korakor mücadele etti.
- Amca oğlum, mirasa haksızca konmak için kendi gibi haris bir kalantorla iş tutup entrika çevirmiş.
- Ana muhalefet, kitlesel halk hareketinin sönümlenmemesi için yeni eylem planları kurguluyor.
edat Neden ve sonuç ilişkisi bildiren bir söz.
edat Dolayı, ötürü.
- Geceleri bulanık gördüğüm için mümkün mertebe trafiğe çıkmıyorum.
edat Mahsus, özgü.
- Ak akçe kara gün içindir. (Atasözü)
- Mümbit otlakları havi olan vadi, peynircilik için biçilmiş kaftandı.
edat Kendi bakımından, kendince.
- Sanatçı için yaratım süreci, sabır ve öz güven gerektirir.
- Alışkın olmayan için yabanda bir başına hayatta kalabilmek hayli zor.
- Öz yurtlarında yasaklı olan birçok aydın ve sanatçı için iltica, bir seçenek olarak görülüyor.
edat Hakkında, üzerine.
edat Nispeten, oranla.
edat Karşılık olarak, karşılığında.
edat Yoluna, uğruna.
edat Süre bildiren bir söz.
edat Ant, yemin vb. oluşturan bir söz.