Yaşayan Türkçe

ağız (I) -ğzı, ağız (II)

ağız


  • isim anatomi Yüzde, iki çene arasında bulunan; ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye yarayan organ. (I)

    • Bal bal demekle ağız tatlanmaz. (Atasözü)
    • Ağzına bir zeytin verir, altına (ardına) tulum tutar. (Atasözü)

  • isim Sözü edilen organın dudakları çevreleyen bölümü. (I)

    • Ağzına vur, lokmasını al. (Atasözü)
    • Grev gözcüsü, megafonu ağzına dayayıp anlaşma sağlanmadan işbaşı yapılmayacağını haykırdı.

  • isim Kapıların veya içi boş şeylerin açık tarafı. (I)


  • isim Bir akarsuyun denize, göle veya başka bir akarsuya döküldüğü yer, munsap. (I)


  • isim Körfez, koy vb.nin açık tarafı. (I)


  • isim Çıkış yeri. (I)


  • isim Yolların kesiştiği, birleştiği yer, kavşak. (I)


  • isim Kesici aletlerde keskin taraf. (I)


  • isim Anlatım biçimi, üslup. (I)

    • Yanlış adama çattınız, bu kabadayı ağızları bana vız gelir!

  • isim Kenar, uç. (I)


  • isim dil bilimi Standart dilden biçim, ses, anlam gibi yönlerden farklılıkları olan bölgesel ya da sınıfsal konuşma dili. (I)


  • isim müzik Bir bölgeye has ezgilerde görülen özelliklerin tümü. (I)


  • isim Yeni doğum yapan memelinin ilk sütü. (II)


79